Nazan Parlak
Klinik Psikolog & Psikoterapist
SAĞLIKLI BİR EVLİLİĞİN İPUÇLARI
Evlilik, kültür ve aile yaşantısı olarak birbirinden tamamen farklı iki insanın hayatı paylaşmaya başladığı yepyeni bir dönemdir.
Evlilik ve çift terapisi konusunda çalışmalar ve araştırmalar yapan Prof.Gottman’a göre evlilik ilişkisini bozan “ mahşerin dört atlısı” olarak nitelendirilen dört temel unsur bulunmaktadır. Bunları sırasıyla gözden geçirecek olursak:
Aşağılama : Yaşamımız boyunca en önemli amacımız onaylanmak ve kabul görmektir. Özellikle sevdiklerimiz tarafından onay görmek bize kendimizi iyi hissettirdiği gibi, özgüvenimizi arttırır, yaşamdan daha çok keyif almamızı sağlar. Peki ya aşağılanmak? Tüm bu saydıklarımızın tam tersi duygular yaratır. En yakınlarımızın gözünde onların istediği düzeyde olmamak çok çeşitli ve karmaşık duygulara neden olabilir. Bazen öfke, kırgınlık ya da içe kapanma olarak ortaya çıkar ve canımızı acıtan bu aşağılamalara tepki de geliştirebiliriz. Aynı aşağılamayla karşılık verdiğimizde konu uzar gider ve çiftler yaralandığıyla kalır hiçbir sorun da çözülmez.
Eleştirme: Eşimizin bizimle aynı kişilikte olmadığını, onun da kendi yapısında çok farklı özellikler barındırdığını unuttuğumuz davranış biçimidir. Eleştiri yaparken kullandığımız dilin de çok büyük önemi vardır. Aslında burada asıl yaralayıcı olan genelde kullanılan saldırgan anlatım biçimidir. Eleştirilen kişi, çoğu zaman kendi kılıçlarını çeker ve karşı eleştiriye geçer ve eleştiriler havalarda uçuşur. Sonra…..herkes birbirini eleştirmiş olur. Soruna ne olur? Üzerine biraz daha sorun eklenerek olduğu yerde durur.
Tepkisizlik ( Duvar Örme) : Bazen eşlerden biri herhangi bir sorunda ya da tartışmada tamamen tepkisiz kalır. Bunu gören diğeri, eleştiri dozunu arttırarak sorunu daha da içinden çıkılmaz bir hale getirebilir. Çoğu ilişkide bu bir döngü haline gelmiştir. “ ne desem boş duvara konuşuyorum sanki” cümlesiyle ifade edilir.
Sürekli savunmada olmak: Normal koşullarda, bir eleştiri yapıldığında eğer doğru değilse savunma yapmak doğaldır. Burada anlatılmak istenen her söylenen durumda savunmaya geçmektir. Haklılık payı olup olmadığına bakılmaksızın savunma yapmak bir süre sonra inandırıcılığı zedelediği gibi, iletişimi kesen bir durumdur.
Ne olmaması gerektiğini söyledik, şimdi gelelim neler olursa tadına doyum olmayan bir ilişki yaşanacağına..
Saygı duyun: Günlük hayatta çok kullandığımız ama çok da fazla hakkını veremediğimiz bir sözcük. Her şeyden önce eşimize saygı duymalıyız. Onun da farklı özellikleri olduğunu, bize benzemek durumunda olmadığını kabul etmeliyiz. Evlenmiş olmak hiç kimseye karşı tarafa hükmetme hakkı vermez.
Duygularınızı sözel olarak ifade edin: Kızgınlık, hayal kırıklığı, umutsuzluk, kıskançlık, sevgi, sevinç gibi duyguları zamanında ve yerinde ifade etmek etkili bir iletişim yoludur. Bunları ifade ederken kullanılan dil ifadeden daha çok önem taşımaktadır. Ancak, pek çok insan duygularını gereği gibi ifade edemez, bu nedenle de öfke biriktirir.
Takdir ve hoşgörü gösterin : Bazen olaylar tam da bizim istediğimiz gibi gelişmeyebilir. Yaşamda pek çok şeyin olabilirliğini kabullenip hoşgörüyle yaklaşmak olası çatışmaların şiddetini azaltır ya da tamamen ortadan kaldırır. Takdir ise motive edici özelliğinden dolayı bireyleri her zaman daha iyiyi yapmaya yönlendirir.
Olumlu yönleri görmeye çalışın : Çoğu kez “ bardağın dolu tarafını görmek” olarak adlandırılan bu davranış biçimi ilişkiyi daha da ileriye götürür. Sürekli hataları bulmaya çalışmak, hatta bulmayı beklemek kişiyi karamsar yapar, yaşamdan alınan keyfi yok eder. Doğada hatta evrende hiçbir şey sadece kötü ya da sadece iyi değildir. Her ikisi de birlikte vardır. Doğu mistizminde yin-yang enerjisi buna karşılık gelir. Dolayısıyla olumluya odaklanmak, iyi şeyleri de beraberinde getirecektir.
Olaylara tarafsız gözle bakmaya çalışın: Bir durumun içinde kendimiz varsak, ilgili olaya tarafsız gözle bakmamız biraz zorlaşır. Nedense ibre hep bizden yana işler. Bir kez durup karşıdan bakmayı denemek en azından tarafsız olmaya giden ilk adım olabilir. Kendi davranışlarımızın da hatalı olabileceği ihtimalini göz ardı etmeden duruma yaklaşmalıyız.
Önyargılardan uzak durun: Aile ortamındaki önyargılar kadının, erkeğin ve çocuğun kişilik yapıları ve rolleriyle ilgilidir. Örneğin; kadının görevleri gibi.. Önyargılar aile içi iletişimi olumsuz etkileyebilir
İlişkiyi her zaman dinamik tutmak tek tarafın değil, çiftin beraber yapacakları bir durumdur. Bu nedenle çiftin birlikte çaba sarf etmesi gerekir. Beraberlik her zaman tek bir hat üzerinde aynı şekilde gitmez, yaşamın çeşitli dönemlerinde inişler çıkışlar ve zorluklar olur. Bu zorlukların aşılamadığı durumlarda bir uzmandan destek almak her zaman olumlu sonuçlar verir.
Nazan Parlak
Uzman Klinik Psikolog & Psikoterapist