Nazan Parlak
Klinik Psikolog & Psikoterapist
MUTLU EVLİLİĞİN ÖNÜNDEKİ ENGELLER
Evlilik nedir? Diye düşündüğümüzde, aslında önce “evlilik ne değildir?” den biraz bahsetmek daha doğru olur. Evlilik, hiç değişmeyen, iki insan arasındaki durağan bir durum değildir. Evlilik, çekiciliğin coşkusuyla başlayan, ruhsal ve duygusal bir yolculuktur. Bu yolculuk, hayat boyu sürecek içten ve keyifli bir birliğin oluşturulmasıyla doruğa ulaşır. Her an yenilenen, birbirine ait yeni maceraların yaşandığı bir keşiftir.
Peki, bu keşif, neden sıkıntılı bir hal alır? Araştırmacılar yıllardır bu konunun üzerine araştırmalar yapmışlardır. Bu araştırmacılar içinde en çok bilinenlerden biri J. Gottman’dır. Çiftler üzerinde yıllar süren takipler yapmıştır. Çift terapilerinde, evlilik terapilerinde, hangi konular üzerinde daha çok çıkmaza girildiğini tespit etmeye çalışmış ve çözüm yollarını belirleyen bir yol haritası çizmiştir. Gottman, ilişkileri en çok tehlikeye sokan, boşanma belirtileri olan unsurlar için şunları söylüyor:
1.Konuşmaya Sert Biçimde Başlamak
Araştırmalar, tartışma sert başladığında, arada bir sürü “yumuşatma” girişimi olsa bile, kaçınılmaz olarak olumsuz bir havada sona ereceğini gösteriyor. Dolayısıyla tartışmaya o şekilde başladığınızda, fişi çekip bir ara verdikten sonra, yeniden denemeniz iyi olur.
2.Mahşerin 4 atlısı
Eleştiri: Birlikte yaşadığınız kişi hakkında her zaman bazı yakınmalarınız olacaktır. Ancak yakınmayla eleştiri arasında dünya kadar fark vardır. Yakınma sadece, eşinizin başarısız olduğu belirli bir eyleme yöneliktir. Eleştiri ise daha geneldir; eşinizin karakterine ya da kişiliğine yönelik bazı olumsuz sözleri de işin içine katar.
Yakınma: Evde ekmek kalmamış, daha önce alacağını söylemiştin.
Eleştiri: Niçin hiçbir şeyi aklında tutamıyorsun? “ Ekmeği sen alacaksın” diye sana bin kez söyledim, yine yapmamışsın.
Hor görme: İğneleme ve kuşkuculuk, hor görme biçimleridir. Sıfat yakıştırma, göz devirme, küçümseme, alay etme, ve kara mizah da öyledir. Hangi şekle bürünürse bürünsün, dört atlının en kötüsü olan hor görme, tiksinmeyi ima ettiği için ilişkiyi zehirler. Bir sorunu, eşiniz kendisinden tiksindiğiniz mesajını alırken çözmeniz gerçekten olanaksızdır. Hor görme, kaçınılmaz olarak, uzlaşma yerine daha fazla çatışmaya yol açar.
Kendini savunma: Saldırıya geçen eş, pes etmez ya da özür dilemez. Bunun nedeni, kendini savunmanın bir çeşit karşı tarafı suçlama olmasıdır. Söylenen asıl şey, “sorun bende değil, sende” dir. Savunmacılık, tartışmayı tırmandırır, ölümcül olmasının nedeni de budur.
Duvar örme: Tartışmaların sert başlayıp giderek artan hor görmeye ve kendini savunmaya yol açtığı evliliklerde, en sonunda eşlerden biri iletişimi keser. Bu, dördüncü atlının habercisidir.
İşten eve döndüğünde eşinin eleştirileriyle karşılaşan ve TV kumandasını eline alarak, habere ya da maç gösterimine kilitlenen kocayı ele alalım. Ne kadar az tepki verirse, karısı da o kadar çok bağırır. Sonunda adam ayağa kalkıp odayı terk eder. Karısıyla yüzleşmek yerine, bağlantıyı keser. Ondan uzaklaşarak, yalnızca kavgadan değil, evliliğinden de kaçar. Araya duvar ören biri olup çıkmıştır. Her iki eş de duvar örebilir ama bu davranış erkekler arasında daha yaygındır.
İki kişi arasında geçen tipik bir konuşma süresince, dinleyici, dikkat ettiğine dair konuşmacıya çeşitli ipuçları verir. Göz teması kurabilir, başını sallayabilir. “Evet” ya da “hı-hı” gibi bir şeyler söyleyebilir. Araya duvar ören biri ise, size böyle gelişigüzel bir geri bildirimde bulunmaz. Genelde hiç sesini çıkarmadan başka yöne ya da aşağı bakar. Vurdumduymaz bir taş duvar gibi oturur. Söylediklerinizi duysa bile, hiç ilgilenmiyormuş gibi davranır.
3.Beden Dili
Ağızımızdan bir cümle çıkmasa bile çoğunlukla bedenimiz çok konuşur. Hatta öyle kişiler vardır ki yüzündeki tüm mimikler ağızından çıkmışçasına karşıdakinde etki uyandırır. Ne kadar “ama ben bunu demedim ki, ağızımdan çıkmadı” deseniz de karşıdakini ikna edemezsiniz. Beynimiz beden ifadesindeki cümleleri okumuştur. Buna göre de yolu yarılamıştır bile.
4-Kötü Anıları Yeniden Hatırlama
Çiftlerin çoğu, büyük umutlar ve beklentilerle evliliğe adım atar. Mutlu bir evlilikte çiftler genellikle, ilk günlerini sevgiyle anarlar. Düğünleri mükemmel geçmemiş olsa bile karanlık noktaları değil, iyi olayları hatırlamaya eğilimli olurlar. Aynı şey birbirleriyle ilgili duyguları için de geçerlidir. Başlangıçta ne kadar olumlu hislere kapıldıklarını, buluştuklarında ne kadar heyecanlandıklarını ve birbirlerine hayran olduklarını anımsarlar. Geçirdikleri zor dönemlerden söz ederken, birlikte atlattıkları sıkıntıdan güç alarak verdikleri mücadeleleri yüceltirler.
Ancak evlilik iyi gitmiyorsa, geçmiş yeniden- en kötü biçimde- yeniden yazılır. Kadın, kocasının düğün töreninde kendi ailesinin daha çok sözünü dinlediğini, istediği kır düğününün kayınvalidesi tarafından engellendiğini, kocasının da buna sessiz kaldığını hatırlar. Erkek gelinlik seçilirken yaşanan gerilime odaklanır. Pahalı gelinlikte ısrar edildiğini ya da takılacak takılar konusunu unutmaz.
Dört atlı evi ele geçirip iletişime zarar verdiğinde olumsuzluk öylesine tırmanır ki, eşin yaptığı her şey negatif bir ışık altında yeniden kurgulanır.
Her tartışmada aradan on yıl da geçmiş olsa o anki konu yerine birden düğün günü olanlara geri dönülür ve o tartışmanın bir galibi hiçbir zaman olmaz.
Mutlu bir evlilikte, erkek çöpü atmaya söz verdiği halde unutursa, kadın muhtemelen “kocam son zamanlarda büyük bir stres altında ve daha fazla uykuya ihtiyacı var” diye düşünür. Bunu belli belirsiz bir durumun neden olduğu geçici bir kusur olarak görür. Mutsuz bir evlilikte ise aynı olay, “hep öyle düşüncesiz ve bencil ki” gibi bir düşünceye yol açabilir.
Kimisi boşanarak, evliliği kelimenin tam anlamıyla bitirir. Kimisi de bunu, birbirine ters yaşamlar sürdürerek yapar. Hangi yol izlenirse izlensin, ilişkinin bittiğini gösteren dört aşama vardır:
1-Evlilikle ilgili sorunlarınızı çok ciddi bulursunuz.
2-Olaydan söz etmek yararsız görünür. Sorunları kendi başınıza çözmeye çalışırsınız. Artık tamamen çözüm yollarının tıkandığını düşünürsünüz.
3-Birbirine ters yaşamlar sürdürmeye başlarsınız.
4-Yalnızlık başlar, içinize kapanırsınız.
Çift terapisi, evlilik terapisi ya da aile danışmanlığı dediğimiz terapi yöntemleri, işte çiftler arasındaki bu duygu akışına odaklanarak, her çifte özgü ve özel bir yol haritasıyla yaşananları fark etmek ve uygun çözümleri bulmak için vardır. Bundan yola çıkarak, çiftlerden her biri “ ben ne yapıyorum da bu evliliğe zarar veriyorum?” sorusunu kendine sormaya başladığında çözüme giden yolun da önündeki engeller kalkar. Bazen aile büyükleri ya da yakın dostlar durumu yatıştırmaya çalışsa da yeterli gelmez. Konusunda uzman birinin kılavuzluğunda çift terapisi ve evlilik terapisi almak aşılması gereken yolun yarısını geçmek anlamı taşır ve önemli de bir girişimdir.
Nazan Parlak
Uzman Klinik Psikolog & Psikoterapist