top of page

GELECEĞİN EBEVEYNLERİ, GÜNÜMÜZÜN ÇOCUKLARI

Günümüz koşullarında çocuk yetiştirmenin çok da kolay olmadığı, hatta epey zorlaştığı söylenebilir.  Aile büyükleriyle birlikte oturma devri çoktan kapandı ve “çekirdek aile” dediğimiz yapılar çoğu kez de doğdukları şehirlerden uzakta çocuk büyütmeye çalışıyor. Peki neler  oluyor bu süreçte? Anne babalar çoğu zaman endişeli, çocuklarımızı kreşe verelim mi, vermeyelim mi? “Ama çalışmam lazım evin geliri azalıyor, geçinmemiz zorlaşıyor.” Aile büyükleri, olanak olsa da artık eskisi kadar çocuk bakımı için tercih edilemiyor? Neden?

Çünkü hızla ilerleyen teknoloji ve değişen toplumsal değerler arada uçurum oluşturdu.

 

Annenin bir çocuğun yetişip, gelişmesindeki önemi çok büyüktür. Çoğu zaman biz buna ” birinci derece bakıcı “deriz, ancak ben burada anne olarak kullanmayı daha doğru buluyorum. Çünkü çocukluğunda anne ile kaliteli zaman geçiren, kabul gören, verdiği mesajlar doğru alınıp değerlendirilen çocukların güvenli bir şekilde yetiştiklerini görüyorum.

 

Ne yaparsak dengeyi sağlayıp, sağlıklı olarak nitelendireceğimiz çocuklar ortaya çıkarabiliriz? Bir anne olarak, zaman zaman içimizi ezen suçluluk duygularıyla nasıl baş edeceğiz? Bazı anneler, her zaman geride kendilerinin bir şeyleri eksik yaptığı duygusundan kurtulamazlar. Az oldu, daha çok mu zaman geçirmeliydim? İlgilenemedim vb.

 

“Çocuğun bağlanma davranışına karşı sezgisel anlayışı, saygısı olmayan ve bağlanma davranışını insanın özünde, onun değerli bir parçası olarak görmeyen bir ebeveyn, büyüyen çocuğu için güvenli bir dayanak sağlayamaz.” Der J.Bowly.

Peki nedir bu “güvenli bağlanma” dediğimiz şey? Anne ne yaparsa çocuk ileriki yaşamında rahat ilişkiler kurabilir hale gelir?

 

Bağlanma, çocuğun, ilk altı- sekiz ayında seven ve kuşatan bir anneye çocuğun rahatlıkla bağlanabilmesi, annenin de onu ruhsal olarak içine sığdıracak şekilde benimseyebilmesi duygusudur. Bu benimseme duygusu şöyle bir süreç yaşatır; daha sonraki hayatımızda herhangi birisiyle karşılaştığımızda, herhangi bir ortama girdiğimizde hiçbir ön düşünce olmadan, rahatlıkla iletişim kurup birisine bağlanabilir yani birisiyle iletişimi direkt olarak uygulayabiliriz. Bunun kaynağı da anne ile çocuk arasında o bağlanma sürecindeki sağlıklı bir zeminden gelmektedir.

 

 Bu bağlamda yapılan araştırmalarda şu şekilde tanımlanmaktadır:

 

  1. Güvenli bağlanma: bu bağlanma şeklinde birey, eğer olumsuz veya korkutucu durumlarla karşılaşırsa ebeveyninin ulaşılabilir, cevap veren ve yardım eden durumda olacağı konusunda kendinden emindir. Bu güvenceyle çocuk, dünyayı keşfetmede kendini cesur hisseder. Bu bağlanma bir ebeveyn tarafından, kolaylıkla ulaşılabilir olmakla, çocuğunun sinyallerine karşı duyarlı olmakla ve çocuk koruma aradığında sevgi dolu bir şekilde cevap verici olmakla desteklenir.

  2. Kaygılı dirençli bağlanma: Burada birey, başvurduğunda ebeveyninin ulaşılabilir, cevap verir ya da yardım eder durumda olup olmayacağı konusunda kuşkuludur. Bu belirsizlikten dolayı birey her zaman ayrılık kaygısına yatkındır, sıkıca sarılıp bırakmamaya meyillidir ve dünyayı keşfetme konusunda kaygılıdır. Çatışmanın belirgin olduğu bu bağlanma şekli, bazı durumlarda ulaşılabilir ve yardım eder durumda olan fakat diğer durumlarda ise böyle olmayan bir ebeveyn tarafından desteklenir. Ayrıca bu bağlanma şekli ayrılıklarla ve bir kontrol aracı olarak kullanılan terk etme tehditleriyle desteklenir.

  3. Kaygılı kaçınmalı bağlanma: Birey, ilgi aradığı zaman ona yardımsever bir şekilde cevap verileceği konusunda kendinden emin değildir. Aksine birey öyle bir durumda azarlanmayı bekler.  Böyle bir birey başkalarının sevgisi ve desteği olmadan yaşamak için dikkat çekici derecede girişimde bulunduğu zaman duygusal olarak kendine yeterli hale gelmeye çalışır ve sonradan kendisine narsistik ya da sahte kendilik türüne sahip olduğu bu bağlanma şekli, bireyin annesine rahatlık veya korunma için yaklaştığı zaman onu sürekli azarlamasının sonucudur. En aşırı vakalar tekrarlanan reddetmelerin sonucunda ortaya çıkarlar.

 

Yani, güvenli bağlanma çocuğun her dediğini yapmak anlamında değildir. Çocuk emniyette olduğunu bilmek, en önemlisi hissetmek ister.

 

“ Evet ben kendi başıma bir şeyler yapmak istiyorum, ama senin de orada olduğunu, bana baktığını, gözettiğini bilmek istiyorum. Kendi başıma bir şeyler yapmama izin ver ancak orada ol” demek istediği budur. Gerçekte de düşünecek olursak yetişkin yaşamımızda da bu hep böyle değil midir? Güven duymayı ve başımız sıkıştığında gidebileceğimiz bir limanı ararız. İşte o çocukluk yaşantılarımızın devamıdır bu durum.

 

Bir çocuğa yapılan terk etme tehditleri, başkalarına ne kadar rutin görünürse görünsün çocuğu herhangi bir ayrılık için yoğun bir şekilde kaygılı hale getirir ve ayrıca kendisini bu şekilde tehdit ettiği için ebeveynine karşı da yoğun bir şekilde kızgın hale getirir.

 

Gerçekte birçok vakada fiziksel saldırılar buzdağının görünen kısmıdır. Bu görünen kısım, tekrarlanan sözlü ve fiziksel öfkeli reddetme olaylarının açık işaretleridir.

 

En başta da belirttiğim gibi, anne ve çocuk arasındaki ilişki biçimi, daha doğrusu birbirlerine bağlanma biçimleri bir heykelin kaidesi gibidir. Sağlam bir kaide sağlam ve güven içinde bir yaşamın habercisidir. Güven içinde demek her şeyin çok da sorunsuz gideceği anlamında değil, olası zorluklarda bile kişinin çözüme yönelik düşünüp, başa çıkabilme yollarını araştıracağı anlamına gelmektedir.

 

Bağlanma davranışı bir insanda, dünya ile daha iyi başa çıkabildiği ve iyi tanınan bir başka bireye yakınlığı elde etmek veya o yakınlığı korumak şeklinde tanımlanan herhangi bir davranış biçimidir. Bununla beraber, bir insan için bir bağlanma figürünün mevcut ve cevap verebilir olduğunu bilmek güçlü ve her zaman hissedilen bir güvenlik duygusu verir ve o insanı ilişkiye değer verme ve devam ettirme konusunda cesaretlendirir. Yaşımız ne olursa olsun, acil bir durumda yardımımıza koşmaya hazır ve istekli olduğunu bildiğimiz tanıdık bir bireye kolay bir şekilde ulaşabiliyor olmak iyi bir sigorta poliçesidir.

 

Bir çocuk değerli veya değersizlik duyguları ile yetişirken, annesi ona “benim çocuğum olduğu için “ değerli olarak bakarsa o çocuk temelde kendini değerli hisseder. Yok, eğer çocuk annenin gözüne girmek için eylemler yapınca değerli olduğunu hissedebiliyorsa, çocukta dış odaklı bir his gelişir.

 

Bu ne demektir? “ Eğer değerlilik hissetmek istiyorsan başkalarının beklentilerini yap” demektir.  Bu şekilde koşullanan birey, tüm yaşamı boyunca kendi olamamanın sıkıntısını çeker.

 

Çocuklar konuşmaya başlamadan önce sözsüz iletişim yoluyla, duygu ve düşünceleri anlar ve anlatırlar. Bu da çocuklara söylenenden çok söylenmeyenler üzerinden ne kadar çok mesaj verdiğimizin bir göstergesidir. “ Seni seviyorum” u söylemekle “ Seni seviyorum” u davranmak çok farklı şeylerdir. Eğer söz ve davranış eşleşiyorsa dünyanın en güzel şeylerinden biridir. Eşleşmiyorsa söylenen sözün en ufak bir değeri yoktur. Çocuk da bunu bilir ve anlar.

 

Günümüzün çocukları, geleceğin ebeveynleri derken, bunun bir döngü halinde ilerlediğini kast ediyoruz. Ne kadar çok eğitimli, bilgili ve farkındalığı yüksek ebeveynler olursa, o kadar kendi başına yaşamın güçlükleriyle baş edebilen bireyler yetişecektir.

 

Güvenli bağlanan nesillerin yetişmesi dileğiyle…

Nazan Parlak 

Uzman Klinik Psikolog & Psikoterapist

bottom of page