top of page

Corona Virus ve Takıntılarımız

Tüm dünyayı beklenmedik bir şekilde etkisi altına alan COVID19 pandemisi nedeniyle zor günlerden geçtiğimiz bir dönemdeyiz. Birdenbire bambaşka bir yaşam biçiminde bulduk kendimizi. Tek konuşabildiğimiz konu bu. Bu olağanüstü halin her türlü boyutu mevcut. Sosyolojik, ekonomik, psikolojik boyutlar bunlardan sadece bazıları. Öyle ki; aslında hepsi de birbirine bağlı. Tek birini ele aldığınızda, diğeri hemen yandan kafa göstermeye başlıyor “ama ben de varım diye” Neredeyse en önemli önlemin “ Evde kalmak” olduğu bir tehlike ile karşı karşıyayız. Bu evde kalma zorunluluğu içinde ruhsal sistem de buna uyum sağlamaya çalışıyor.

Bu süreçte insan sistemini ele geçiren pek çok duygu var. Bu duygular arasındaki geçişler de düzensiz ve iç içe de geçmiş durumda.. Şimdi bu duygulara bir bakalım, içimizde neler oluyor?

En başta Korku Duygusu yaşanıyor. “Ya ben de Covid-19 olursam, kendimi geçtim ya anne-babama da hastalık bulaştırırsam, taşıyıcı olursam. Benim yüzümden onlara bir şey olursa ölürüm vicdan azabından.” Tüm haberler izleniyor, tüm yazılanlar okunuyor. Eğer son gelişmeleri takip edebilirsek, sanki süreci kontrol altında tutabilecekmişiz gibi. Kaygı, çevreyi kontrol etme arzusunu arttıran bir duygu. İşler bizim istediğimiz gibi giderse güvende oluruz ve kaygımız geçer işlemi yapar beynimiz. Çünkü sürekli içeride bir sıkıntı ve devinen bir hisle yaşamak sistemi çok yorar. En kestirme yoldan bundan kurtulmak başlıca hedef haline gelir.

Korku, doğmadan önce programlandığımız en tanıdık duygumuz. Beynimizin işleyiş mekanizmasına göre, hamileliğin sekizinci ayında gelişimini tamamlayan beynimizin amigdala ( özellikle korku ile ilgili süreçleri işleten yönetici merkez) bölgesi, aynı zamanda bağlanma ve sosyal durum şemalarımızın gelişimi ile duygularımızı ve benlik değerimizi kontrol edebilme yeteneğimizin gelişiminde de önemli role sahip olan bir merkezdir. Öte yandan amigdalayı düzenleyecek olan kortikal ağların oluşması yirmi yıldan fazla zaman alır.

Bu ne demek? Önce korkuyu bedenimize kazıyoruz. Bu çok fazla görünür oluyor. Sonra bu kazıdığımızı biraz daha flu yapmak ve onunla bu şekilde yaşayabilmek için en az yirmi yıl uğraşıyoruz. Bazılarımız flu yapamadan yaşamaya devam ediyor, tepeden tırnağa korku ve endişeden yapılmış oluyorlar. Başka şey düşünemeden sürekli bir şekilde, felaket filminin içinde yaşar buluyorlar kendilerini.

Yaşanan korku ve kaygı duygusu, yoğun bir belirsizlik yarattığından, çoğunlukla “Hiç elim kolum kalkmıyor, yapacaklarımı yapamıyorum” cümleleriyle karşılaşıyoruz. Dış dünyaya yöneltilecek olan, üretkenliğimizi oluşturan enerji, iç dünyamızı düzenlemek için harcanıyor. Bunun için öyle yoğun bir güç gidiyor ki, nihayetinde yük taşımışçasına bir yorgunluk ve bezginlik hissediliyor.

Öfke de bu süreçte zaman zaman varlığını hissettiren bir duygu. “ Neden şimdi oldu, niye bizi buldu? Yapacaklarımı yapamıyorum, sebebi Corona virüs salgını” Maddi zararlar, iş kayıplarının sonucu, sürece duyulan öfke.

Üzüntü bir başka boyut. Tüm dünyada ve etrafımızda sevilenlerin, yakınların, tanıdıkların beklenmedik kaybı yaşanıyor. Travmalar başlı başına bir konu, pek çok öykü var.

Covid-19 salgın hastalığı baş gösterdiğinden bu yana o kadar fazla uyarana maruz kalındı ki bunların bir bölümü bazı kişilerde artık kaldırılabilir düzeyi aştı. Corona virüs ile baş etme yöntemleri, Obsesif (takıntılı) kişilik yapısında olan bireylerin, var olan örüntülerinin üzerine bir nevi benzin dökmüş oldu.

Ne yapacağız?

Duygular karıştığında ve “hiçbir şey yapamıyorum, geç kalıyorum, eksik yapıyorum” sesleri zihne hakim olduğunda sistem çok hızlanır. Ancak bu sürat, özellikle obsesif yapılarda sadece düşüncede kendini gösterir. Dış dünyadaki eylemlerde bir verimlilik olmaz ama iç dünyada kıyamet kopar. Sonucunda, “doğru dürüst yapamıyorsam, hiç yapmayayım” çarpık çıkarsamasıyla, eylemsizlik hakim olur, öte yandan “eylemsizim, - meli, -malı … olması gerekenleri yapamıyorum” diye suçluluk duygusu yerleşir. Yani her durumda sıkıntı, belirsizlik ve boşluk, anlamsızlık hakim olur.

Burada kendimize sorulacak en önemli soru; neye ihtiyacımızın olduğu. Ruhsal sistem düşünce boyutunda hızlandığında her şeyi bir anda ve çabucak yapma isteğine kapılırız. Sanki etrafı bir an evvel düzenler ve gerekenleri yaparsak, iç dünyamız da düzelecekmiş gibi. Belki de o anda hiçbir şey yapmamaya ihtiyacımız var. Sadece dinlenmeye, belki az bir harekete ihtiyaç var, o kadar. Belki sadece müzik dinlemeye ihtiyacı var. Diğer yapılmasını düşündüğünüz, “zorunda olduğunuzu” söyleyen iç ses belki de size ait değil.

En fazla dile getirilen söylemlerden biri de “ Konsantre olamıyorum ve iki satır okuyamıyorum.” Demek ki o anda ihtiyacınız olan şey bu değil.

Bu olağandışı günler elbette geçecek. Yavaşlayarak, olmasını istediklerinizi sıraya koymak iyi bir yöntem olabilir.

Sevgiyle ve sağlıkla kalın.

bottom of page